Her aile çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek ister. İyi niyetlerle atılan adımların çoğunlukla da çocuklarının geleceğini şekillendirdiğini bilemez.
Uzmanlar, gevşek disiplin ortamında büyüyen çocukların sınırsız, sorumsuz ve doyumsuz karaktere sahip olduğunu belirtiyor.
Ve bu çocukların ilk sorunları genellikle anaokulu döneminde ortaya çıkıyor.
Bu tarz büyüyen çocuklar diğer arkadaşlarıyla uyum sağlayamıyor, paylaşmayı bilmiyor ve eleştiriye tahammülsüzlükleriyle dikkati çekiyor.
Ergenlikle birlikte benmerkezci olma eyleminde olan bu çocukları yalnız kalıyor.
Eleştiriye tahammülsüz oldukları için de öğrenemiyor, kendilerini geliştiremiyor ve hep tüketen kişilikler ortaya çıkıyor.
“Çocuk anne-babayı yönetmeye çalışıyor”
Açıklamada konuya ilişkin değerlendirmesine yer verilen Prof. Dr. Tarhan, çocukların “Evin küçük Hükümdar’ları olduğu bu aile modelinin “çocukerkil” aileler olarak tanımlandığını belirterek, bu açmaza düşmemek için ailelere özgürlük ve sorumluluk dengesini kurmanın doğru yolları hakkında önerilerde bulundu.
Tarhan, ufak bir durumda tepki gösteren, kavga eden, eşya fırlatan çocukları son zamanda çok sık gördüğünü belirterek görüşlerini şöyle aktardı:
İnsan ilişkilerinde kişisel sınırları öğrenemeyen bir çocuk tipi ortaya çıktı. Sadece anne-babadan değil her yerden bilgi bombardımanı altında kalan, sorgulayan çocuk tiplerini görmeye başladık. Anne-baba yetersiz kalıp çocuğa hayır demeyi öğrenemezse, çocuk anne-babayı yönetmeye çalışıyor. Günümüzde çocuklar anne-babaya baskın olmaya çalışıyorlar. Bu özgürlük düşkünlüğü, popüler kültürün bize sunduğu bir kavram. Bu zamanın ruhu diyebileceğimiz bir durum. Milenyum çağı diyoruz, dijital kuşak diyoruz.
“‘Biz sıkıntı çektik o çekmesin, biz zor elde ettik o kolay etsin’ yaklaşımı doğru değil”
Annelik-babalık tasavvurunun da değiştiğini ifade eden psikiyatrist Tarhan, şu uyarıda bulundu:
Anne baba çocuğu üzmemek için her dediğine evet diyor. Eski kuşaklar yokluk içinde olgunlaşıyordu. Şimdiki kuşakların varlık içinde olgunlaşması gerekiyor. Varlık içinde olgunlaşmak daha zor. Ebeveynler çocuklarına ‘biz sıkıntı çektik o çekmesin, biz zor elde ettik o kolay etsin’ tarzında gereğinden fazla imkân sunma ihtiyacı hissediyor. Böyle olunca yoklukla tanışmamış bir nesil ortaya çıkıyor. Hatta öyle ki, ebeveynler çocuklarının üzüntüyle, hayal kırıklığıyla karşılaştırmamayı annelik-babalık zannediyor. Hâlbuki ikisi de hayatın bir gerçeği ve çocuğun bunu öğrenmesi gerekiyor.