‘1 Aralık Dünya AIDS Günü’ kapsamında değerlendirmelerde bulunan ÇÜ Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yeşim Taşova, dünyada etkisini gösteren Covid-19 pandemisiyle birlikte AIDS ile yapılan mücadelelerde ve vakaların tespitinde gerileme olduğuna dikkat çekti. Taşova, Türkiye’de Sağlık Bakanlığı verilerine göre pandemi öncesi yıllık 4 bin civarında vaka tespit edilirken, bu rakamın pandemi dönemi dahil 2020 ve 2021 yıllarında yaklaşık 3 bin HIV pozitif vakaya düştüğünü kaydetti.
‘VAKALARIN YÜZDE 50’Sİ FARKINDA DEĞİL’
Türkiye’de yapılan modelleme çalışmalarına göre, HIV pozitif olan vakaların yüzde 50’sinin durumunun farkında olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Taşova, “Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 2030’da bunu bitirmemiz gerekiyor. O nedenle 2025’te bazı hedeflere ulaşmalıyız. Bu hedefler kapsamında HIV pozitiflerin yüzde 95’ini bilmeliyiz. Bizde bu rakam yüzde 50’lerde, geriye kalan yüzde 50’lik kısmı bilmiyoruz. Bu modelleme çalışmalarıyla tahmin ediliyor. Ülkemizde yapılan modelleme çalışmalarına göre HIV pozitif olgularımızın yüzde 50’si durumunun farkında değil. Bildiğimiz pozitiflerin ise yüzde 95’ine tedavi vermeli ve virüs yükünü negatife döndürmeliyiz. Ayrıca bu kişilere karşı ayrımcılık yapılmaması, ayrımcılık noktasında yüzde 10’un altına inilmesi gerekiyor” diye konuştu.
TEKRAR EDEN ZATÜRREYE DİKKAT
HIV pozitif vakaların tespit edilmesinde doktorların dikkat etmesi gereken bazı uyarıcı ve tekrarlayan hastalıkların varlığına dikkat çeken Prof. Dr. Taşova, bu kişilere test yapılması gerektiğinin altını çizerek, “Çok sık tekrar eden zatürre, çok sık tekrar eden ve geçmeyen mantar enfeksiyonları gibi durumlarda doktorun dikkatli olması gerekiyor. En önemli avantajımız tespit edildiği zaman sosyal güvencesi olmasa bile devlet, yeşil kart üzerinden bu kişilere tedavi imkanını veriyor ki bu konuda dünyada birçok ülkeden çok daha iyi durumdayız. Son tedaviyi verebiliyoruz. Bu anlamda biz de yüzde 95 hedefine yakınız ama tespit etme noktasında oldukça düşük noktadayız” dedi.
ANNE SÜTÜYLE BEBEĞE GEÇEBİLİR
HIV’in kan yoluyla ve cinsel yolla bulaştığı gibi anne sütüyle de bebeğe geçerek, gelecek nesillere bulaşma riskinin olduğunu hatırlatan Taşova, “Önemli bir kilit grupta gebeler oluyor. Sahraaltı Afrika’da en fazla kadınlar pozitif ve emzirmeye de devam ettikleri için doğan bebekler de pozitif oluyor. Bizim için de doğurganlık yaşındaki kadınlarda bu bir risk olabilir. Çünkü AIDS veya HIV 8-10 yıl içinde hiç tedavi edilmeyen kişilerde sessiz seyrediyor. O nedenle eşleriyle birlikte gebelerin de taranması gerekiyor ki bebekler ve gelecek nesiller korunsun. Anne tedavi aldığı zaman doğar doğmaz bebek de tedavi altına alınıyor. Böylelikle bebeğe bir geçiş olmuyor. Bu durumda 30’dan fazla bebeğimiz var” diye konuştu.
İLK 72 SAAT ÖNEMLİ
Bulaşın engellenmesi için özellikle gençlere cinsel sağlık açısından eğitim verilmesi gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Taşova, “Mutlaka herkesin hayatlarında bir kere HIV testi yaptırması gerekiyor. Kuaförlerde manikür, pedikür yaptırırken aletlerin temizliğine dikkat etmeli ya da kişiler kendi aletlerini yanlarında götürmelidir. Dövme, piercing gibi uygulamalarda kişiye özel iğneler kullanılmalıdır. Eğer şüpheli bir ilişkiniz var ise veya HIV pozitif olduğunu bildiğiniz bir kişinin kanı sağlam olmayan derinize, bir yaranıza temas ettiyse ya da gözünüze sıçradıysa 72 saat içerisinde bir sağlık kuruluşuna gitmelisiniz. 1 ay koruma tedavisi alıyorsunuz ve HIV pozitif olmuyorsunuz. O nedenle ilk 72 saat son derece önemli” dedi.